Çarşamba 02.10.2013 tarihinde saat 9’da sayın Prof. Dr. Hüseyin Muhammedzade Sadîk (Hüseyin Düzgün), İstanbul Üniversitesinin Amir Alişir Navai adlı salonunda 8. Uluslararası Türkoloji Kongresinde “Şeyh Safiyüddin Erdebilinin Kara Mecmuasi ve Ahmet Kesrevi’nin Azeri adli teorisinin iptalı” adlı makalesiyle konuşmuştur. Prof. Dr. Hüseyin Muhammedzade Sadîk’ın makalesi aşağıda verilmiştir:
ŞEYH SAFİYÜDDİN ERDEBİLİNİN KARA MECMUASİ
Özet
Şeyh Safiyüddin İshak Erdebili (d. 1252 – ö. 1334 , Erdebil) bir Türk sülalesi olan şii düşünceli safevi devletinin kurucusu ve Azerbaycan edebiyat tarihinde de önemli ve etkili rolü olan Şah İsmayılın ulu babasıdır.
Güney Azerbaycan ile sınırdaş olan Gilān vilayetinin Lāhican şehrinde ikamet eden Şeyh Zāhid Gilāninin (1216 – 1301) müridi olmuştur. Ona, Pîr-e Türk lakabı veren Şeyh Zāhid, onu kızı Bibi Fatimayı ile evlendirmiş ve kendisine damat yapmıştır. 17 Yıl Şeyh Zāhid yanında ve onun kızı ile yaşayan Safiyüddin, doğulduğ yer Erdebile döndükten sonra, Kalhoran köyünden bir Türk hatunu ile evlenmiş, ondan Sadrüddin Musa isimli oğul sahibi olmuştur. Onun oğlu Hoca Alaaddin Ali, onun oğlu Şeyh İbrāhim, onun oğlu Şeyh Cüneyd, onun oğlu Şeyh Haydar ve onun oğlu da Şah İsmayıldır.
Safiyüddin, Şeyh Zāhid civarında ve onun kızı ile yaşarken, Gilekce yarımdilini de oğrenmiştır. Tezkirelerde ondan hemin yarımdilde yazdığı 17 beyit şiiri kaydedilmiştir. Şiirde Safi mahlası kullanan Şeyh Safiyüddin Erdebili zamanının önde gelen sufilerinden olmuş ve zaman ötdükçe kurduğu safaviye tarikatının sayğınlığı oldukça artmıştır, Erdebildeki tekyesi oldukça önem ve ün kazanmıştır ve etrafına binlerce mürid toplanmıştır.
Şeyh Safiyüddinin Türkçe, Gilekçe ve Farsça şiirlerinin çok azı elimize ulaşmıştır. Onun kürtçeyle benzerlikler gösteren bir şiir dili kullandığı bir kaç beytinin mevcut olması ğayrı muhtamal iddiasında olanlar da olmuşlar. Hatta Gilekçe 17 beyit şiirinin Tatça veya Kesrevinin uydurduğu Farsça kökenli Azerice adlandıranlar da yersiz çabalar göstermişlerdir.
Şeyh Safiyüddinin en büyük eseri Kara Mecmua adlı kutsal bir kitapmış. Latāifül Hayal tezkiresi sahibi Muhammad İbn-i Muhammad Dārābi Şirazi “Safavi sultanları işbu eseri kutsal sayır ve kendi kitap hazinelerinde Saklı tutarmışlardır” diyor.
Tahranda İslami Şura Meclis kültüphanesinde teknusha elyazması olan “Tezkire-yi Ğaribi” eserinde Kara Mecmua Şeyh Safiyüddin takriri ve Şeyh Sadreddin tahriri adlanmıştır. 15- ci yüzyılda İranı gezen Şarden diyor:”Safevi şahları safere çıkınca Kara Mecmuayı açır, öyütlerini okurmuşlardır.”
Minoreskinin Siyer-üs Safiyye adlandırdığı kitap ise çok ihtimal ki şu Kara Mecmua olmalıdır.
Bence Elbuyuruk, Kılavuz-us Safi, Tezkire-yi Şeyh Safi, Kelimāt-i Şeyh Safi, Menakib-i Şeyh Safi, Siyer-üs Safi, Risaletü Şeyh Safiyüddin vs. Adlar ile tanınan kitaplar, Kara Mecmuanın bölümleri olsun gerek.
Herhalda, Kara Mecmua Şeyh Safiyüddinin oğlu Şeyh Sadraddin ve müridleri tarafından toplanan onun kısa sözleri, öyütleri, şiirleri vs. – ni ihtiva etmektedir.
Türk tarikat edebiyatında, Farsça ve Arapçada olduğu gibi, insanların tarikat liderlerinin düşüncelerini iyi anlaya bilmeleri için onların tutum, davranış ve sözlerini mensupları “menakıp” veya başka adlar ile yazıyorlarmış.
Orneğin Farsçada Abu Said Abulhayr için onun torunu Cemāleddin Abu Ruh Lutfullah İbn-i Abusaidin yazdığı “Hālāt ve Kelemāt-i Abu Said” dışında Muhammad İbn-i Münevver “Esrar-it Tevhid” adlı menakıp kitabı yazmıştır.
Türkçemizde tarikat edebiyatı havzasında genellikle “Sözlü Kültür” yaşaması ile beraber geniş ve zengin “yazılı kültür”de yaşanmıştır. Yasevilik, Nakşbendilik, Kadirilik, Safevilik, Bektaşilik ve Alevilik gibi bütün Sufi oluşumların sözlü kültür yanında önemli yazılı kültürleri vardır. Kara Mecmua Safavi tarikatının yazılı kültürü havzasına girmektetir.
Kara Mecmua kaybolmuş ve tam metni elimize ulaşmamıştır. Bu söz doğru, fakat elimizde olan Şeyh Safiyüddine ait risaleler, onun menakip ve öyütlerini ihtiva eden kitaplar bu önemli eserin kalıntıları olabilir bence.
Anahtar Kelimeler: Şeyh Safiyüddin Erdebili, Kara Mecmua, Azeri Dili, Ahmed Kesrevi, Şeyh Sadrüddin.
Abstract
Sheikh Safiy-Od Din Isaac Ardabili (1334-1252), the ancestor of Shah Ismail Hatai, was the founder of the Shiite and Turkish origin dynasty. He was the follower of Sheikh Zāhid Gilāni (1301-1216), who lived in Gillān one of the neighboring cities of South Azerbaijan.
Sheikh Zāhid had called him “Pir-e Turk”. Sheikh Safi married Sheikh Zāhid’s daughter, Fatima. Sheikh Safi moved to Ardabil after living with Fatima for 17 years. His second marriage was to a Turkish origin lady from Kalkhoran village. They had a son called Sadr-ad Din Mussa (1334-1391).
Learned some Gilaki languages during the years that he lived in Lahijan. There are 17 verses Gilaki poetries in some books which are believed to be composed by him. He is the founder of the Sufi path, “Safavviya”. Little has remained from Sheikh Safi’s Turkish, Gilaki and Persian poetries. Some has linked his 17 Gilaki poetries to the so-called and false ancient Azeri language.
Qara Macmua, a Turkish book, is Sheikh Safi’s greatest book which is described by Qaribi Mantasha Oghlu, Muhammed Darabi Shirazi and Sharden. There are studies done by Minorsky, Mirza Abasali, Muhamad Ali Tarbiyat and Ovn-ul Lāhi on Qara Majmua.
In my opinion, the manuscripts known as “Buyruq”, “Qilavuz-us Safi”, “Tezkrey-i Sheikh Safi”, “Minākib”, “Seyar-üs Safi”, and other such manuscripts belong to Sheikh Safi, and are parts of Qara Macmua which haven’t been published and are collected by Sheikh Safi’s followers.
The book that I published in 2001, is an analogy to the original work which contains poems, proverbs, stories, advices, sermons, axioms and Sheikh Safi’s Minākib which are all quoted by Seyyed Sadr-od Din, Sheikh Safi’s son. Qara Majmua is similar to other Sufi’s books such as Asrar-ul Tavhid which are composed by followers of a Sheikh.
Keywords: Sheikh Safy-od Din Ardabili, Seyyed Sadr-od Din Mussa, Qara Majmua, Azeri Language, Ahmad kasravi.
Giriş
Türk Dili Azerbaycanda yerli dil olarak, bilinmeyen bir zamandan beri yaşamaktadır ve her zaman ehalinin umumi ve yayğın konuşma ve yazma dili olmuştur. Türkçeni Azerbaycana gelme sayma ve yerli ehalinin Fars kökenli Azeri adlı dil ile konuşmaları teorisin öne süren Ahmed Kesrevi, bu farziyeni Şeyh Safiyüddin Erdebiliye mensup edilen 17 beyit Gilekçe yarımdilde söylenen şiirleri esasında kurmuştur ve bu şiirleri şu Azerinin Kalıntıları saymıştır. İşbu hareket bir siyasi hareket mahiyeti taşımasına rağmen, bazi bilim merkezlerindede Kabul edilmiştir. Pîr-e Türk lakabı ile tanınan Şeyh Safiyüddin Erdebilinin Kara Mecmua adlı Türkçe eseri vardır. Bu eser kaybolmuşsa da, onun öğütleri ve şiirleri toplusunu aynı adla adlandırarak neşretmiş bulunuyoruz ve bu hareketle işbu teorinin iptalına çalışıyoruz.
Şeyh Safi Kimdir?
Sultan Şeyh Safiyüddin, Abulfeth İshak İbn-i Aminüddin Cebrāil Kalhoranlı Erdebili (d. 1252 – ö. 1334 , Erdebil) (Hicri 650 – 735) bir Türk sülalesi olan şii düşünceli safevi devletinin kurucusu ve Azerbaycan Edebiyatı tarihinde de önemli rolü olan Şah İsmayılın ulu babasıdır.
Güney Azerbaycan ile sınırdaş olan Gilān vilayetinin Lāhican şehrinde ikamet eden Şeyh Zāhid Gilāninin (1216 – 1301) müridi olmuştur. Ona, Pîr-e Türk lakabı veren Şeyh Zāhid, onu kızı Bibi Fatima ile evlendirmiş ve kendisine damat yapmıştır. 17 Yıl Şeyh Zāhid yanında ve onun kızı ile yaşayan Safiyüddin, doğulduğ yer Erdebile döndükten sonra, Kalhoran köyünden bir Türk hatunu ile evlenmiş, ondan Sadrüddin Musa (1334 – 1391/703- 794) isimli oğul sahibi olmuştur. Onun oğlu Hoca Alaaddin Ali (1391- 1429), onun oğlu Şeyh İbrahim (1429- 1447), onun oğlu Şeyh Cüneyd (1447- 1460), onun oğlu Şeyh Haydar (1460- 1488) ve onun oğlu da Şah İsmayıldır.
Safiyüddin, Şeyh Zāhid civarında ve onun kızı ile yaşarken, Gilekce yarımdilini de oğrenmiştır. Tezkirelerde ondan hemin yarımdilde yazdığı 17 beyit şiiri kaydedilmiştir. Şiirde Safi mahlası kullanan Şeyh Safiyüddin Erdebili zamanının önde gelen sufilerinden olmuş ve zaman ötdükçe kurduğu Safaviye tarikatının sayğınlığı oldukça artmıştır, Erdebildeki tekyesi oldukça önem ve ün kazanmıştır ve etrafına binlerce mürid toplanmıştır.
Ataları ve Soyu
Şeyh Safiyüddin Erdebilinin babası Şeyh Aminüddin Cebrāil, Erdebilin yakınlığında yerleşen Kalhoran köylüsü ve Koca Kemāleddin Arabşah Erdebilinin müridi, Barık köyünde yaşayan Pire Türk lakabı ile tanınan Cemāleddin Baruğunun kızı Dövlet Hatun ile evli sayılır.[1]
Yayımladığımız Kara Mecmuanın bir kaç bölümlerinde safevilerin soylarına dair bilgiler de vardır. Örneğın Şah Abbas döneminde kaleme alınmış Menākıb–ül Esrār ve Behcet-ül Ebrār eserinde yazar şu silsileyi vermektedir:
"Sultān Şah Abbās İbn-i Sultān Şah Tahmas İbn-i Seyyid Şah İsmail İbn-i Seyyit Şah Cüneyt İbn-i Seyyid Şah Haydar İbn-i Seyyid Şah İbrahim İbn-i Seyyid Şah İshak ya’ni Şeyh Salih İbn-i Seyyid Şeyh Ayvaz İbn-i Seyyid Şeyh Pir dir. Şah İbn-i Seyyid Şah Şeyh Fahruddin İbn-i Seyyid Şeyh Hüseyin İbn-i Seyyid Şeyh Ebu’l- Kasım İbn-i Seyyid Şeyh Hasen İbn-i Seyyid Şeyh Davud İbn-i Seyyid İmam Musa Kazım İmam Ca’fer İbn-i İmam Muhammed Bakır İbn-i İmam Zeynelābidın İbn-i İmam Hüseyin İbn-i İmam Aliy-ül Mürtaza salavatullāhi Taālā a’leyhim ecmain."[2]
Şu rivayetler ara sıra değişik hallerde çeşitli nushalarda bulunursa da, bilim dünyasınca, Şeyh Safinin Firuz Şah soyundan geldiği kanıtlanmıştır. Altın Sırmalı başlık veya kızıl börk anlamına gelen Zerrin Külāh lakabı Firuz Şah hakkında, Walter Hinz, E. G. Browne’yi kaynak alarak şu bilgiyi veriyor:
" Firuz Şah adında birisi 1174 yılında sırma takke ile Güney Arabistandan Azerbaycana göç etmişimiş."[3]
Tarihçi Müneccimbaşının Sahāyif- ül Ahbār adlı eserinde ise şu bilgiler bulunur:
"Bunlardan, önce Erdebile gelen Zerrin Külah Firuz Şah olup, bir ābid ve zāhid ve göşenişin bir ādem idi. Rengin adlı yerde ölmüştür. Daha sonra oğlu Avaz-ül Havās Rengin’den ayrıldı ve Erdebil köylerinden Esfercan köyünde yerleşti, burada ölünce, yerine oğlu Muhammed geçti ... Bu da ölünce Kalhoran ahalisi oğlu Salahaddin’e itikat ettiler, bunun da yerine oğlu Kutbeddin geçti, buralara saldıran Gürcüler, Kutbeddin’i yaralayarak öldürdüler diye bıraktılar, sonra yarası tımar edilerek iyileşti. Daha sonra oğlu Emineddin birmüddet oturudular, hepsinin kabirleri Kalhoran köyündedir." [4]
Ziya Şakir’e gelince, Firuz Şah hakkında kaynağını belirtmeden diyor:
"Hicretin altıncı asrında Rengin’de Firuz isminde birisi yaşamakta idi. Bu zatın felsefeye büyük merakı vardı. Zamanını tasavvufla geçirirdi. Hz. Muhammedin dördüncü torunu İmam-ı Cāfer-i Sadıkın tesis etmiş olduğu Şia mezhebine inanır ve bu mezhebin kökleşmesine çalışırdı. Firuz Şah, müslümanlar arasındaki tefrikalara ve Şii- Sünni adıyla ortaya yayılan yetmişten ziyade fırkaya üzülür, bütün müslümanların temiz, saf bir akideye sādik olmaları için uğraşırdı. Firuz’a pek çok kimseler inanırdı. Ona müritleri tarafından manevi bir ünvan olarak Şah lakabı verilmişti. Bazan kırmızı külah giydiği görülürdü. Bu sebeple de Firuz Şah Zerrin Külah denilirdi. Firuz altıncı asri hicride, Rengin kasabasında vefat etti. Oğlu Avaz-ulhavās, babasını çok sevdiği için onun öldüğü Rengin’de oturmaya tahammül edemedi. Erdebile dört saat mesafede bulunan İsfercan köyüne gelerek yerleşti." [5]
Firuz Şah’ın kim olduğu ile ilgili bilim dünyasına etki bırakan A. Kesrevi onun mensubiyetini gösteren Sancari sözünü yanlış okuyarak veya tahrif ederek Sencābi gibi almış ve onu kürd besab etmişdir. Onun Faruk Sümer[6] gibi araştırmacıyı da aldatan teorisi ile ilgili, Safeviler tarihi konusu ile araştırmaları ile tanınan M. Abbaslı Şeyh Safinin soy kötüğünü şöyle açıklamaktadır:
" Safvet-üs safā`nın başlarında Şeyh Safi`nin atalarından söz edilirken, Kızılbörk (=Zerrin Kulāh) Firuz`la Sencer vilayeti tarafından Azerbaycan`a göç etmiş Şeyh-i Erbābü`tarik İbrahim Edhem evladından bir hükümdar arasındaki yakın ilgiye değinilir. Sözde Muğan ve Aran ele geçirildikten sonra Erdebil vilayetinin yönetimi Kızıl Börk Firuz`a bırakılır . . . Büyük ihtimalle Safvet-üs safā`da atalarının Sencan tarafından geldiği rivayet edilen Şeyh Zāhid ile daha da sıkı yakınlığını belirtmek için, Şeyh Safi`nin ulu atalarından olan Firuz Şah Zerrin Külāh`ın adı, "El- Kürdı El- Secanı" olarak yazılmıştır ... Burada şu karışık durumu da belirtmek gerekir ki, A. Kesrevi`nin dayandığı Safvetu`safā daki El-Sencanı adı da onun izah ettiği gibi El-Sencarı`nin, daha doğrusu Diyarbakır vilayetinden olan Sencar`ın yanlış ve değiştirilmiş bir şekli değildir. Açıkça görülür ki, A. Kesrevi`nin dayandığı Safvetu`s- safā`nin El-Sencar sözünü El-Sencan olarak düzeltmeye kalkışması, Safevilerin atalarını Kürdistan taraflarından gelme sayması tamamiyle yanlıştır ve araştırıcıları şaşırtacak bir tahrifattan başka bir şey değildir ... Böylece Safeviler neslinin, Şah İsmail`in atalarının gerçek yaşamından, siyasi ve fikri etkilerle meydana getirilen suni perdeler kaldırıldıktan sonra açıkça anlaşılır ki, bunlar uzun yıllar Erdebil ve yakın kentlerinde yaşamış köklü Azerbaycanlılardır. Asıl Azeri- Türk ailelerinden biridir." [7]
Göründüğü gibi Şeyh Safinin ataları ile ilgili çelişkili veya karanlıkta kalmış bir nokta bulunmamaktadır. Fakat Kesreviden bu tarafa araştırmacıların tartıştıklar mesele, onun kavmi mensubiyet ve mezhebi olmaktadır.
Yaşamı
Safiyüddin, Şeyh Aminüddin Cebrāilin beşinci evladı sayılmaktadır. Dövlet Hatun, Aminüddin Cebrāil için Muhammad, Raşidüddin, İsmāil, Safiyüddin, Yakub ve Fahrüddin adlı beş erkek çocuk ve bir kız doğmuştur.
Şu bilgili veren F. Babinger diyor:[8]
"O, ciddi ve arkadaşsiz bir çocak olarak tasvir edilir. Gençliğinin ilk devirlerinden itibaren dine karşı ilgi gösteriyordu.
Annesi Dövlet Hatun Türkçemizden başka, Arapça ve Farsça da bilirmiş, siir de yazarmış. Kuran-i Kerimi kendi annesinden öğrenen Safiyüddin genc iken onun izni ile Büzgüş Şirazi ile muāşiret ve mübāhise etmek arzusu ile Şiraza gitmişse de Şeyh Nacibuddini vefat etmiş bulmuşdur. Şirazda bir kaç kişi o cümleden Saʾdi Şirazi (1292-1209/ H. 691-616) ile görüşmüşdür. Tezkirelerde onun Saʾdini sevmediği ve ithaf etdiği şiir kitabını da kabul etmediği konusunda kayıtlar vardır.
Şeyh Safiyüddin dörd yıl Erdebilden uzak, Şirazda ve 17 yıl Lāhican da kaldıktan sonra, doğum yeri olan Erdebile dönmüş ve ömrünün sonuna kadar orada yaşamışdır. Madfeni Erdebilde olan Şeyh Safi, orada bir çok arif ve alim terbiye etmişdir.
Müneccimbaşı`nin yazdıklarına göre:
"... Zāhid Gilāni 700 H. Senelerinde ölünce postunu Safiyüddin`e vasiyet etti. Safi de irşad mevkiine geçerek kerāmet ve harikalarıyla şöhret kazandı, ahalinin çoğu ve Cengiz hükümdarlarıyla emirleri kendisine kemal üzere itikat ettiler ve çok kere zulmün önlenmesine engel oldu"[9]
Sefvet-ül safa`nin yüzlerce hikaye ve menkıbevi rivayetlerinde, Şeyh Safi`nin Azerbaycan ve Küçük Asiya`dan başlayarak, bugünkü Suriye, Hicaz, Basra`ya yayılmış göçebe ve yerleşik Türk topluluklarına mensup müritlerine önderlik ettiği tasvir edilir. Hatta, Şeyh Safi vaktının coğunu ziyaretine gelen müritlerin arasında ve onlarla söyleşerek geçirirdi. Moğol hanı Olcaytu, başkenti Sultāniyeyi kurduktan (1320 yıllarında) sonra Devletin en ileri gelen okumuşlarını ve din adamlarını huzuruna çağırmış, Safi`nin gelmediğini anlayınca bir adam gönderip çağırttı ise de, Şeyh Safi ihtiyarlığını öne sürerek bu daveti reddetmiştir.
Şeyh Safi`nin zamanla ünlü ve saygın bir şahsiyet olduğu Moğol İlhanlıların veziri ve tarihçisi Reşidüddin`in mektuplarında da görülmektedir. Şeyh Safi, İlhanlı veziri Reşidüddin ile yakın ilişkiler kurmuş ve Reşiddüdin tarafından saygı, sevgi gösterilmiş, korunmuştur. Kendisini Şeyh Safi`nin müritlerinden sayan vezir Reşidüddin, Peygamberin doğum gününde, her yıl tekkeye şarap, yağ, hayvan, şeker, bal ve bu gibi armağanlar yollamakta olduğunu bir yazısında anlatmaktadır. Reşidüddin, Erdebil Valisi oğlu Mir Ahmed`e yolladığı bir mektupta Şeyh Safiye son derece hürmet göstermesini ve sağlığı ile yakından ilgilenmesini de istemektedir.[10] Zamanla, Şeyh Safi`nin çevresinde toplananlar, ona bağlananlar çoğaldı. Müneccimbaşı bu konuda şunları anlatıyor:[11]
"... Müritleri o kadar çoğaldı ki bir gün Emir Çoban ve Sultan Ebu Said dahi kendisine inabet ve itikat üzere idiler."
Çeşitli kaynaklarda anlatılan bir diğer olay da şöyledir:
"Şeyh Safi`nin halk üzerindeki etkisi Moğol hükümdarı Emir Çoban`ın ilgisini çekmiş ve Şeyh Safi`yi dergahında ziyaret etmiştir. Şeyh Safi, Emir Çoban`ın kendisine yaptığı bu ziyareti fırsat bilerek, Moğolların halk üzerindeki baskılarını ona anlatmış ve bunun üzerine de baskılara son verilmiş, halk huzura kavuşmuştur. Böylece de, Şeyh Safi, halkı Moğol zulmünden kurtararak, halk arasında kendisine karşı derin bir saygı, sevgi ve bağlılık duyulmasını sağladı."[12]
Şeyh Safi`nin ömrünün son yıllarında yandaşları pekçok artmiş aylarca, hatta yıllarca süren yolculuklara katlanan ziyaretçiler Şeyh Safi`nin Erdebil Tekkesine adeta akın etmişlerdir. Venedikli tarihçi Marin Sanudo da Erdebil dervişleri hakkında, Deyri (Günlükler) adlı eserinde bilgi vermektedir. Erdebil dervişlerinin, büyük ve güzel bir tekkede yattıklarını, daima ibadet ve kanaat içinde yaşadıklarını, yalnız İran`da değil, bütün Türkiye, Suriye ve Berberistan`da da büyük saygı gördüklerini anlatmaktadır.
Netice itibariyle, Şeyh Safi, kurduğu merkeze, bilgisi ve çalışmalarıyla çevresindekileri gönülden bağlamış, büyük etkinliğe ve üne kavuşmuş 1335 (735h) yılında vefat etmiştir. Oğlu Şeyh Sadrüddin Musa, onun Erdebil`de defnedildiği dergāhın avlusunun üzerine, on yılda tamamlanan, mükemmel bir sanat eseri olan bir türbe yaptırmıştır.[13]
Şeyh Safiyüddinin Kişliği
Arapça ve Farsça kaynaklar ve Tezkirelerde, Şeyh Safi pek sayğı ile yad edilir. Örneğin Rıza Kulu Han Hidayet Riyaz-ül Arifin tezkiresinde:
“ . . . otuz seneden fazla talibler irşadı ve hidayeti ile meşğul olmuş ve yüzbin kişiden ziyade terbiye buyurmuş.” [14]
diyor.
İranın çeşitli kesimlerinde yaşayan Safevi tarikatine mensup Türkler, İrak ve Anadolu Alevileri, Sultan Şeyh Safiyüddin Erdebilini evliyadan sayır ve onu mürşid-i kamil adlandırırlar.
Şeyh Safinin Kişiliğine olumsuz yanaşanlarda olmuşlar. Bunların daha çılğını Ahmed Kesrevidir. O, Farsça yazdığı "Şeyh Safi ve Soyu" ve "Azeri veya Azerbaycanın Eski Dili " adlı iki kitabını onun kişiliğini teror etme için yazır. Birinci kitabın önsözünde:
“ Ben burada onun: 1- seyyid olmamas, 2- şii olmaması ve sünniliği, 3- Türk olmamas ve Farslığını isbat edeçeğim”[15]
diyor.
Kesrevi bu sözleri yazdığı aynı sahifede:
“Şeyh Safi Azeri idi” diyor ve kendisi farketmeden Fars ile Azeriyi karıştırır. Kesrevi şu eserinde Azerbaycan Türklerini tarih boyunca zorla Türkleşen Acem kökenli Azeriler sayır.
Kesrevi için Şeyh Safinin Seyyidliği ve şiiliği ciddi ve önemli mesele olmasada, Türklüğünü inkar etme çok ciddi bir siyası görev sayılmıştır.
Mezhebi
Kesrevi uydurduğu “Azeri veya Azerbeycanın Eski Dili” adlı teorisini Şeyh Safinin Gilek yarımdilinde yazdığı 17 beyit şiir esasında kurmuştur.
Şu teorinin meydana çıkma olayı da çok interesan ve ilginç bir olaydır. Kesrevi Huzistanda olduğu zaman, Ahvazdaki İngiltere konsulu isteği Üzere şu teoriyi bir makalede açıklamağa çaba gösterir.
İngiltere konsulu yardımı ile Timez gazetesinde neşrolan bu makale 4 dilde yazılan İslam Ansiklopedisine de girir. Kesrevi ise İngilterenin iki resmi siyası devlet organı, tarafından ödüllendirilir.
Onun teorisi 1940- 1980 yılları arasında İranda Türk dili aleynine örgütlenen siyası ve harbi hareketlere hız ve maşruiyet vermişdir. Türk dili aleyhine çıkanlar onun teorisine dayanarak Türkçeyi İranda yasaklamışlar ve okullarda okunmasını engellemişlerdir.
Şeyh Safiyüddinin Şii olmaması iddiası için ise “Sünnilerin hadislerini naklediyor” gibi gülünc deliller getiren Kesrevi aynı kitabın kaç yerinde Şeyh Sadrüddin dilinden “Şeyh – kuddise sirroh- mezhebinden sual edince, biz peyğam berin ahlı beyti mezhebindeyiz dedi” gibi itirafları da kabul etmiyor.
Rıza Nur safavilerin seyyidlikleri konusu ile ilgili diyor:
"Safevi tarikatını kuran büyük babasının soyca İmam Musa Kāzım`a nisbeti ve bu suretle Arap olması lazım ise de bu uydurmadır. Çünkü o vakit bütün Müslüman ülkelerinde, özellikle İran`da iktidarı ele almak ya da sivrilmek isteyenin mutlaka kendisini ya evlādı Resule ya da bir padişah soyuna mensup göstermesi, bu yolda şecereler uydurması adet ve zaruri idi."[16]
Genellikle tarih boyunca safevilerin ve günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan safevizadelerin hepsi kendileri seyyidlik, şiilik ve türklüklerine güvenirler ve bu güvenci açıkca dile getirirler. Şu seyyidlik soyu ile ilgili Abbaslının şu sözlerini dinlemek yerine düşür:
"Kendi soyunu imamlara ve Hz. Muhammed`e bağlamakta Safevilerin birkaç amacı vardı: 1- Siyasal rakiplerine egemen olmak ve soy bakımından üstünlük sağlamak, 2- Asil- nesep (veya Asil bir soydan gelmek) konusundaki tartışmalara ve kışkırtıcı sataşmalara son vermek, 3- Bu soy üstünlüğünü her alanda yararlar sağlayabilecek şekilde kullanmak."[17]
Herhalda, onun manevi nufuzu kendi zamanında bütün Azerbaycan Türklüğünü etkisi altına almıştır ve Şeyh oğlu Şah İsmailin zuhuru ile sonuçlanmıştır. İran tarihinde Erdebilli ve Safevi Türklerinin koydukları en önemli etki tarihin simasını değişmiş ve bölgeyi inanılmaz bir yeni duruma getirmiştir.
Eserleri
Şeyh Safinin Türkçe, Arapca ve Farsça yazdığı eserler olmuştur. Bunları bilgimiz kadar böyle sıralaya biliriz:[18]
1. Mesnevi Şerhi. Türkçedir. Bu eserden bir nusha Nacefde Amirelmüminin kütüphanesinde 1099 say ile muhafaza olunur.
2. Fena. Farsçadır. Tahran Üniversitesi Merkez kütüphanesinde bulanan 4209.4 No.lu bir nushasından haberimiz var.
3. Silat-ül Fakih. Arapçadır. Şimdilik hiç bir nusha malumumuz olmamıştır.
4. Tahkikat. Türkçe olmuş ve zannımızca Kara Mecmuanin çeşitli bölümlerine dahil edilmiştır.
5. Tahkikat. Şeyh Safinin Türkçe yazdığı aynı eserin Farsca çevirisi gibi kabul edilir.
6. Gilekce şiirleri. Şeyh Zāhid Gilāninin torunu olan Şeyh Hüseyin adlı bir zat, yazdığı Silsilet-ün Nasab-i Safaviye kitabında bir neçe Gilekce ve Farsça dörtlük şiirlerini Şeyh safiye mensup edir.[19] Bu şiirlerin Şeyh Safiden olmasına kuşkulananlar da olmuşlar. Örneğin sonralar hemin şiirleri kesinlike Şeyh Safiye mensup eden ve onların esasında uydurma Azeri Dili teorisini kuran Kesrevi Şeyh Safi ve Tebāreş adlı eserinde:
“Bu iddiaların hepsi yalandır!”[20]
diyor.
7. Farsça şiirler. Bir çok Safi tahallüslü şairlerin divanlarına da giren Farsça 3 ğazel ve 4 rubai de Şeyh Safiye bağlanmıştır. Rubailerden biri Safi Şirazi[21] ve başkası Safi Razi[22] adlı şairlerede mensup edilir. Farklı bir beyit ise Riyaz-ul Arifin tezkiresinde yer almıştır.[23]
8.Türkçe şiirler. Tezkirelerde Şeyh Safinin şiir divanından haber verilirsede, bu güne değin konu ile ilgili elimizde tutarlı bir şey yoktur. Sultan Şeyh Safiyüddin Erdebiliye bir saygı simgesi olarak, çok şairler de Safi sözünü kendilerine mahlas seçmışlerdir. Şeyh Safiyüddinin Türkçe şiirleri şu Safilerin davanlarına girmiş ve karışmıştır.
Mesela Şah Abbas medhinde
Müjde ey meyhāreler kim gitdi dey geldi bahar,
Qonça geldi gülsitan içre yine bi-ihtiyar,
Matlali kaside yazan Safi Kulu Begin Tahran Melik kütüphanesinde muhafaza edilen 4586 No.lu ve Tahran Üniversitesi Merkez kütüphanesinde muhafaza edilen 2460 No.lu elyazmalarda, Şeyh Safi adına tanınan 11 Türkçe ğazel, kıta ve rübai dahildir.
Bu şiirler arasında:
“Vallahi Billahi” radifli ğazel defalar safevi şairleri tarafından istikbal edilmiştir.
9. Kara Mecmua. Teknusha halinde İran İslami Meclis kütüphanesinde kayıtlı "Tezkire- i Mecalis- i Şu’arā-yı Rum" adlı eser tarafımızca 1985 yılında neşredildi ve bilim dünyasına tanıttırıldı. O tarihe kadar varlığı araştırmacılara bilinmeyen.[24]
Tezkire-yi şuarā-yi Rum” eserinin yazarı Anadoludan Tebizde Şah Tahmasb sarayına sığınan Ğaribi Menteşaoğlu Kara Mecmuayı “Şeyh Safiyüddin takriri ve Şeyh Sadrüddin tahriri” adlanmıştır. Ğaribi Menteşa oğlu adını çektiğim yegane elyazmasının 53-cu varağında "Hikāyet-i Mürsid-i Ulemā ve Mürebbiy-ül Fuzalā Sultan Şeyh Safiyüddin" başlıklı hıkayesinde, rüyasında Şeyh Safiyüddin ile görüşü onun elinde Kara Mecmuayı görmesi ve onu istemesi sonucunda Şeyhin "Ehl-i Hak’da buhul olmaz. Eğer kabiliyyetin varsa gel bu gazeli tamam sana öğretim. . . "
Cevabını vermesi onun Kara Mecmuanın metnini görmesi zannını güclendirir.
15- ci yüzyılda İranı gezen Şarden diyor:”Safevi şahları safere çıkınca Kara Mecmuayı açır, öyütlerini okurmuşlardır şu kitap hacimli ve 9000 beyit şiirden ibaretdir. Herbeyitte 50 harf bulunar ve Şeyh Safinin eseridir. Kitabı halkdan gizli tuturlar.”[25]
Minoreskinin Siyer-üs Safiye adlandırdığı kitap ise çok ihtimal ki şu Kara Mecmua olmalıdır. O, “Afzal-ül Tavārih” te keydedilen “Makalat ve Makamat-ı Şeyh Safi”ni hemin kitap sayır.[26]
Konu ile ilgili araştırma yapanlar, Şeyh Safinin Kara Mecmua adında bir eserinin olduğunu ardı ardınca vurğulamışlardır.[27]
Bence Elbuyuruk, Kılavuz-us Safi, Tezkire-yi Şeyh Safi, Kelimāt-i Şeyh Safi, Menakib-i Şeyh Safi, Siyer-üs Safi, Risaletü Şeyh Safiyüddin vs. Adlar ile tanınan kitaplar, Kara Mecmuanın bülümleri olsun gerek.
Herhalda, Kara Mecmua Şeyh Safiyüddinin oğlu Şeyh Sadraddin ve müridleri tarafından toplanan onun kısa sözleri, öyütleri, şiirleri vs. – ni ihtiva etmektedir.
Türk tarikat edebiyatında, Farsça ve Arapçada olduğu gibi, insanların tarikat liderlerinin düşüncelerini iyi anlaya bilmeleri için onların tutum, davranış ve sözlerini mensupları “menakıp” veya başka adlar ile yazıyorlarmış.
Orneğin Farsçada Abu Said Abulhayr için onun torunu Cemāleddin Abu Ruh Lutfullah İbn-i Abusaidin yazdığı “Hālāt ve Kelemāt-i Abu Said” dışında Muhammad İbn-i Münevver “Esrar-it Tevhid” adlı menakıp kitapı yazmıştır.
Türkçemizde tarikat edebiyatı havzasında genellikle “Sözlü Kültür” yaşaması ile beraber geniş ve zengin “yazılı kültür”de yaşanmıştır. Yasevilik, Nakşbendilik, Kadirilik, Safevilik, Bektaşilik ve Alevilik gibi bütün Sufi oluşumların sözlü kültür yanında önemli yazılı kültürleri vardır.
Kara Mecmua Safavi tarikatının yazılı kültürü havzasına girmektetir.
Şarden, Safevi şahlarının safere çıktıkları zaman Kara Mecmuaya başvurmalarını kaydedir.[28]
Minoreski ise Kara Mecmuayı tanıtınca, "muhtevası Şeyh Sasfiyüddinin menakıbı olmalıdır" diyor.[29]
Kara Mecmua kaybolmuş ve tam metni elimize ulaşmamıştır. Bu söz doğru, fakat elimizde olan Şeyh Safiyüddine ait risaleler, onun menakip ve öyütlerini ihtiva eden kitaplar bu önemli eserin kalıntıları olabilir bence.
Şeyh Safiyüddin tarafından Kara Mecmua adlı bir eserin yaranması kuşkusuzdur. Onun kendi kalemindan sızan nushanın ne olduğu bize malum değildir. Ondan hiç bir iz toz yoktur. Abu Necib Sohrverdinin Ādāb-ul Mürideyn eseri gibi izi tozu tarihten silinmiştir. Fakat “Fusus-ul Adab” ve “Evrad-ul Ahbab” gibi kitaplarda adı geçir. Günümüze değin Adab-ul Mürid adı ile tanınan kitapların hiç birisi onun kaleminden sızan ve Kerbelayi Tabrizini “Tam tarikat sahipleri ona baş vururdurlar”[30] cümlesi ile vasıflandırdiğ, Ādāb-ul Mürid değildir.
Bu güne gibi Kara Mecmua adı ile tanınan ve Şeyh Safiyüddin Erdebiliye mensup edilen küçük risaleler de aynı haldadır.
İşbu ufacık risālelerde, Sultan Şeyh Safi ile Şeyh Sadrüddin arasındakı sorulu cevaplı bölümler, hikayeler ve rivayetler, Hazret-i Peyğamber ve İmam Alinin sözlerinin yanı sıra ayetler ve hadisler yer almaktadır.
Safavi tarikati mensupları, Kara Mecmua geleneğini sürdürdüklerini, talipleri ile olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin sürekliliğini çeşitli manzum ve mansur eserler ile sağlamaktadırlar. Günümüzde Tahranın yakınında Verāmin kasabasına bağlı Üç Safevi köyü bulunmaktadır. Kendilerini bilinmeyen yüzyılda Erdebilden Acem mülküne sürüldüklerini zikreden safiye tayfaları ellerinde olan kutsal şiir ve menakıplarına Kara Mecmua adı vermektedirler. Onlar bazı hikayeler, şiirler ve kısa sözleri de sözlü kültür olarak "Esrār-i Megu" diye yazıya almadan gizli tutmaktadırlar.
Tarafımızdan Toplanan Kara Mecmua
Bu yazıyı yazan 2000 yılında Tahranda Kara Mecmua adlı biy kitap yayınlamış bulunmaktayım.[31] Şu kitabı ben toplayır bir araya getirmişim elbette. Şeh Safiyüddin adına yukarıda zikredilen Kara Mecmua değildir tabii. Fakat bir benzeyiş gibi ve kaybolmuş Kara Mecmuayı anma kasdı ile, şu işe el atmışım. Tertip ettiğim Kara Mecmuanın bölümleri aşağıdakilerden ibaretdir:
1. Şeyh Safinin Türkçe Şiirleri
Şu bölümde yukarıda adlarını çektiğim Tahran Melik kütüphanesi 4586 No.lu ve Tahran Üniversitesi Merkez Kütüphanesi 2460 No.lu elyazmalarında olan Safi mahlaslı 21 Parça şiirleri nakletmişim. İşbu şiirlerin dili Eski Anadolu Türkçesine benzer akıcı ve güzel şive ile yazılmıştır. Şiirlerde "Ağaçların sarmaşması, güvercin yollamak, kucumak, od tullamak, kan kaynamak vs." Gibi güzel tabirler vardır. Şiirlerde giden üç atsözüde ilginçdir:
- Deniz murdar olmaz it su içmeğinden.
- Ağır karalı karvan sövt-i ceres neyler?
- İşıksız serve okşarlar vefasız serv kametler.
Şiirlerde "ma’ni çağıran er, Aşk zenciri, Hak yadı" gibi tasavvufi terminler de vardır. Bu şiirlerin safevi eğemenliği döneminde Şeyh Safi adına müritleri tarafından yazılma ihtimalinide, redetmiyorum. Örnek:
KƏLTUR
Qılınc baği dutubdur gözlərim, saqi, kədu kəltur,
Vurubdur təpəməcən xüm qanından bir səbu kəltur.
…. Lalə dodaqlar sinəmdə açılmış,
Gözüm qanını olmaz bağlamaq camı dolu kəltur.
AĞLARLAR
Ağaclar sarmaşıb qəddindən ayrı zar ağlarlar,
Sızıldarlar pərirulər kimi təkrar ağlarlar.
SEVİŞMƏKLƏR
Göyərçin yolladım, yazdım sənə səndən şikayətlər,
Qolunda ol qanadlardır başı bağlı kitabətlər.
Unudma aşiqi, namehriban olma, mənim canım,
İşıqsız sərvə oxşarlar vəfasız sərvqamətlər.
Səni tanrı, necə səndən şikayət etməyim axır,
Hanı ol nazlı baxmaqlar, hanı gizlin işarətlər.
Hanı zalim, hanı gözüm, hanı kafir, hanı canım?
Sevişməklər, barışmaqlar, təpişməklər, qucuşmaqlar!
NEYLƏR
Olan həqq yadı birlə qayğısız divanə, kəs neylər,
Qılınc əlində mə’ni çağıran ər, dadrəs neylər.
Sınıq könlüm nəva dutmazsa, əskim fövcü kəsilməz,
Böylə ağır qaralı karvan sövti-cərəs neylər.
Çəkən köksün şikafından mənim bidərd könlümni,
Bu qanlı bəhr qarşısında zəngi var, səs neylər.
Dəniz mudrar olmaz it su içmağından, ey arif,
Həqiqət anlıyan arı könüllərdə həvəs neylər.
2. Bölüm. Gilekce Şiirler
Yukarıda kaydetdiğim gibi "Silsilet-ün Naseb" kitabının müellifi, Şeyh Safiye bir kaç rubai mensub edir. Kesrevinin uydurma Azeri diline mensup ettiği bu rubailer Gilekcetir. Dehhuda da Şeyh Safinden "Gilān dilinde beytler kalmasın"dan haber verir.[32] İşbu bölümde gilekçe 11 koşabeyit, nakletmiş ve gilekce sözcükleri de açıklamaya çalışmışım. Örnek:
تبه[33]دردهجر[34] ان از بوجينم درد،
اندي[35] پاشان برم چون خاك چون كرد.
مرگ ژيريك بميان دردمندان بور،
ره باويان بهمراهي شرم برد.
3. Bölüm Farsça Şiirler
Tam 32 beyit olan şu bölümdeki şiirler, 4 ğazel ve 5 rubaiden oluşmuştur. Rubailer Subh-i Gülşen Tezkiresi,[36] Riyaz-ul Arifin,[37] Kamusi Türki[38] ve Edvard Brawnın Edebiyat Tarihi[39] kitaplarından toplanmıştır. Baş vura bildiğim kaynaklarda, şu 32 beyit dışında, Şeyh safiye mensup edilen başka Farsça şiir bulamadım. Şu beyitlerin Şeyh Safiye ait olmasına kuşkulananlarda vardır.[40] Örnek:
هرگز دل هيچ كس ميازار صفي،
تا بتواني دلي به دست آر صفي!
سر رشتهي كار خود نگهدار صفي،
زنهار صفي! هزار زنهار صفي![41]
* * *
صفيا! صفاي صوفي ز شراب صاف باشد،
نه ز زهد سرسري و سخن گزاف باشد.
مي صرف صاف وحدت مچشان مخالفان را،
كه جدل كنند و داني كه جدل خلاف باشد.
تو چو لايق خدايي كه ز خود برون نيايي،
نبرد اگر چه تيغ است چو در غلاف باشد!
چه شوي چو مرد حاجي به طواف كعبه راجي؟
كه منا و خيف غايب دم لانخاف باشد.
به صفا اگر رسيدي «صفيا» مرو به مروه،
كه به گرد كعبهي دل همه در طواف باشد.
4. Bölüm Elbuyuruk Risalesi
Elbuyuruk Risalesi Şeyh Safiyüdinin Talip adlanan müridleri tarafından kaleme alınmıştır. Bu risalede yazılan hikaye, hatıra ve nükteler hepsi Şeyh Sadrüddin dilinden yazılır. Risale 50 bölümdedir. Her bölümde Şeyh Sadrüddin, Sultan Şeyh Safiyüddinden bir sora sorur ve Şeyh Safi onun sorusunu cevaplandırır. Elbuyuruk Risalesini Ahad Hamid-üs Saraf, İrakta Musil çevresinde yaşayan kızılbaşiye Bacalan Türkleri arasından tapıb, arapça çeviri ve izahlar ile neşretmiştir. Bu risale 38 bölümden oluşmuştur ve "Ümmet-ı Has ve Mumin-i Pāk itikād olan kardeşlere" talim etme için bir zaviye dersliği gibi değerlendirilir.
Eser güzel düzyazı ile yazılmış. Cümleler kısa ve güzelcesine kafıyelendirilmişler. Eserin son bölümlerine Şah İsmayıl Hatayinin de şiirleri dahil edilmişdir. Örnek:
TALİBİN ALTI SİFƏTİ
Şeyx Səfi həzrətləri buyrub kim: «Talib-i həqq oldur kim, əvvəl ədəb /ala/, ikinci, əvamdan kəsilə, üçüncü, məhrəmin bilə, dördüncü, cəmi yədfe’lin tərk edə, beşinci, həqqə və xəlqə yaramaz iş etməyə, altıncı, hər qanda ola, şeyx qorxusun çəkə. Yə’ni: «Aşikar və ya məxfi mən bu işi görərsəm, şeyxim görür, bilər».- deyə, etməyə.
Övliya talibin könlünə və gözünə gündə yetmiş kərə nəzər eylər.
Nəzm
Sarayın pak et ki, mehmanxaneyi-həqdir
Vaxt olur kim, təxtini qurmağa sultan gəlir.
Pisi silinmiş-süpürülmüş görüncə, Sultan səfa edər. Topraq ol talib başına ki, övliyayı hazir və nazir bilməyə. Və hər kim könül ayinəsin silməyə, ondan ənbiya və övliya bizardır», – dedi.[42]
5. Yol Ehline Kılavuz
Bu risalenin de tertip edeni malumumuz değildir. Kaynağım 4. bölümde açıkladığım Eş- Şabek kitabıdır. Risale 11 bölümden oluşmuş ve taliplere hitap yazılmıştır. Örnek:
ON İKİ ŞƏRT
Şeyx Səfiəddin həzrətləri buyurdu: «Cün bu yeddi üz tamam oldu, on iki şərt bəyan və əyan edəlim: səxavət, səadət, qeyrət, ibrət, hörmət, söhbət, mürüvvət, şəfqət, iqrar, isar, təvəlla, təbərra.
İndi «səxavət» oldur kim, yeyəsən, yedirəsən, adını sahibi-comərd dedirəsən. Amma ariflər bunda bir mə’na buyurmuşlar: «Yeyən baazar-dır, yeməyib yedirən biazardır», - demişlər.
Bunun əsəri yeyib-yedirmək, həqq üçün olma /qdır/, kimsəyə min-nət etməyəsən.
«Səadət» oldur kim, qadir olduğun qədər əldən gələni mən’ et-məyəsən. Onun əsəri murad yaxşı olmaqdır, könül evin yapıb mə’mur qılmaqdır.
«Qeyrət» oldur kim, din uğrunda çalışasan, nəfs ilə ruzü şəb cihad edəsən. Onun əsəri cəhd edib İblisin üzərinə qalib olmaqdır. Əldən gəldikcə məğlub olmamaqdır.
«İbrət», can gözü açıq ola, hər nəyə baxarsa, ondan ibrət ala. Həqqin hikmətin müşahidə qıla. Onun əsəri «məqami-müntəhayə» qədəm basmaqdır.
«Hörmət», kəndi əli altında olan kimsələrə riayət etməkdir. Və dadlı /söz/ söyləməkdir. Onun əsəri mehr və məhəbbətdir.
«Söhbət» oldur kim, məclislərdə danışarkən, düşünərək danışmaq. Onun əsəri mə’rifətdir.
«Mürüvvət» oldur kim, düşmanı qəhr etməyə qadir ola. Ona mü-rüvvət göstərib əvf eyləyə. Onun əsəri müdara qılmaqdır.
«Şəfqət» oldur kim, zəif və miskinləri görəndə, rəhm edib əsirgəyə, təriqət əhli qardaşlarının hər bir hacətin /yerinə/ yetirə. Onun əsəri möhtaclıqdan xilas olmaqdır.
«İqrar» oldur kim və’dəyə xilaf etməmək, və’dəsi yetdikdə yerinə gətirməkdir. Onun əsəri dostlar yolunda can verib, təriqət içində xak olmaqdır.
«İsar» oldur kim, hər nə var isə, dost yoluna saçıb, kəndi öz canını ərənlər yoluna fəda edib baş ilə candan keçməkdir. Onun əsəri sahibi-əsrar olmaqdır.
«Təvəlla» oldur kim, əhli-beyti-Rəsula məhəbbət edib, al və övladına can /və/ könüldən və dəruni-dildən on iki imama tabe olmaqdır. Onun əsəri tərki-dünyadır.
«Təbərra» oldur kim, Məhəmməd və Əli həzrətləri düşmanlarına nifrət edib qaçmaqdır, əhli-beytə ədu olan məl’unlara lə’nət qılmaqdır. Onun əsəri Məhəmməd və Əlidən qeyriyə könül verməyib murad almaqdır.
Pəs indi xəlifənin şərt və xasiyyətləri budur kim, zikr olundu.[43]
6. Tarikat Fermanı
Tarikat Fermanı risalesi Eşrefoğlu Abdullah Rumiye mensuptur. O, hicri 870 yılında vefat etmiştir. Kitabıma eklediğim metin konya kütüphanesinde 5452 No.lu elyazmanın Merhum Fahir İz tarafından neşredilen bölümlerinden alınmıştır.[44]Örnek:
DÜNYA MƏHƏBBƏTİ
Ey əziz! Bu dünyaya hər kim könül verib cəm’ etməyə məşğul ol-dusa, axır peşiman olub peşimanlıq daşı ilə başını anca döydü. Və lakin sonrağı peşimanlıq fayda verməz. Bu gün bunda fürsət əldə var ikən, cəhd elə bu murdarı ayırtlaşı gör. Könlünü bundan götürü gör. Və ol dünya cəm’ edənləri və dünya yoluna ömür çürüdənləri gözətmə. Sən onları gözət kim, sonları nəyə vardı? Ol ər gibi yığdığları mal necə tarü mar olur! Dağılıb varislər üləşib kəndi varıb əzabın, hesabın çəkər.
Ey əziz! Şol sultanları gözət kim, dünyaya gəldilər və lakin heç e’tibar gözü ilə baxmadılar. Və ya dünyanın ardına düşüb cəm’ etməyə məşğul olmadılar. Axirət əməllərinə məşğul oldular. Çün gördülər bu dünya bir yol uğrağı imiş. «Axirət yolunun üzərində buna aldanmaq, könül verib məşğul olmaq nəyə gərəkdir», - dedilər. Yol yırağında öldülər, qafilədən ayrılmadılar.[45]
7. Bölüm. Könül Risalesi
Ankara Genel kütüphanesi 159 saylı elyazmasını neşreden Fahir İz, könül risalesinini şii Türkler ve kızılbaşlar, Bektaşiler ve bu gibi tarikatlere dahil bir çok kayğusuz isimli ariflerin birine mensup edir. "Adab-i Türkan" bölümüne gire bilen şiir gibi güzel bir nesr ile yazılan bu risaleyi de ben Kara Mecmuama dahil etmiş bulunuyorum. Örnek:
Şeyx Səfiəddin Ərdəbili aydır: «Sözün əsli könüldür. Hər kim könül bəhrinə yol buldu, nə durr istərsə, dalıb çıxardı. Onlar kim surətə baxdı, qəflət ipin boynuna taxdı, taət xərmənin oda yaxdı, duxanı göylərə çıxdı. Zira könlü Həqq kəndi üçün yaratdı. «Hər kim məni istərsə, sınıq könüllər içrə bulsun», - dedi.
Hər kim könülə yol bulmadı və istədigi nəsnəni onda daha bulmadı, uçmağa daha girmədi, Padşah didarın daha görmədi.
Qafil olma! Könülə yol bulan kişiyə qul olan Məcnun degildir. Əgər ol səni qulluğa qəbul edərsə, zehi dövlət.[46]
8. Bölüm. Safvet-üs Safa
İbn-i Bezzaz lakabı ile fanınan Erdebilli bezzaz İsmail oğlu Tevekkül, Sultan Şeyh Safiyüddin Erdebilinin emri ile Kara Mecmua kitabından yararlanarak, Şeyh Safi menakıbı mevzunda Safvatüs- Safa adlı tezkire yazır.
O, şu eserin icadı için Şeyh Sadrüddin ve başka ariflerin dilinden naklolan hikayeleri de getirir. O, gencliğinde Şeyh Safini gördüğü için sözlü kayıtlar ve Türkçe revayetleri de kitabına dahil edir.
Safvetüs- Safa eseri, Farsça yazılan Esrar-üt Tevhid ve Menakib-ül Arifin gibi tezkirelere benzemaz. Nedeni bu ki İbn-i Bezzaz Erdebili Türkçe yazılan Kara Mecmuayı ve sözlü türkçe revayetleri ve anıları Farsçaya çevirmeğe ğayret göstermiştir. Eseri bablara bölümüş ve türkçe Fütüvvet Nameler ve Mankıbeler esasında kurumuştur. 1391 tarihinde vefat eden Şeyh Sadrüddin, Şeyh Safinin mesned canişini iken onun mezarının esas binasın, tiktirmiş ve kendisi de orada defn edilmişdir. Kızılbaşların ilk kuruluşu da ona mensupdur.
Biz topladığımız Kara Mecmua kitabına, Tahran Melik kütüphanesinde ki 3608 No.lu Türkçe olan Safvat-üs Safa kitabının iki babını aktardık. Birinci bab 16 ve ikinci bab 13 bölümden oluşmuştur. Bütün babların muhtevas Şeyh Sadrüddin dilinden nakledilen Şeyh Safinin öğütlerine aittir. Metin ayetler ve hadisler ile doludur. Örnek:
-15-
Sual etdilər Şeyx həzrətinə – qəddəsə sirruhu – uşbu ayətdən ki: «Əlləzinə yəzkurunəllahə qiyamətən qu’ udən və əla cunubihim və yətəfəkkərünə fi xəlqis-səmavati vəl-ərzi». /Tərcüməsi: O kəslər ki, ayaq üstə olanda da, oturanda da, uzananda da Allahı xatırlar, göylərin və yerlərin yaradılması haqqında düşünərlər. «Ali-İmran» surəsi, 191-ci ayə/.
Yə’ni zikr fəziltərdir, ya fikr?
Şeyx Səfi – qəddəsə sirruhu – cavab buyurdu ki: «Zikr etmək əfzəldir be hər hal fikrdən ki, görünməyə, yə’ni savaba əqrəb olan şol fikrdir ki, könül bəsirəti ilə ola və təfəkkür edə. Əşyayi-qayibəni könül gözü ilə gö-rə. Və görmək zikri-mövqufdur. Və fikri dəxi xaliqi olmaz, məx-lu-qata olur. Zira ki Həqqi-təalanın zati-müqəddəsi /nə/ fikr etmək mən-hi-dir.
Zahiri-hədisdə vardır: «Təfəkkəru va xəlqil-lah və la təfəkkəruva fi zatil – lah əy sifatil – lah» /Tərcüməsi: «Allahın xilqəti barədə düşünün və Allahın zatı barədə fikirləşməyin ki, Allahın sifətləri necədir. Çünki zikr iştiğal-billah ola və fikr iştiğal-biğeyrullah ola/. Pəs zikr əfzəldir fikrdən.
9. Bölüm. Kelimāt ve Tehkikat
Şu eserin bir teknusha olan 59 No.lu elyazması Meşhed Astan Kuds Razevi kütüphanesindedir. Eseri öğrencim Mühendis Muhammad Sadik Naibi bulmuş ve benim yönetmenliğim ile tashih etmiştir. Eser beş bölümden oluşur. Örnek:
“14. Ayıttılar Hz. Şeyh Safiyüddin – kuddise sırrohol Aziz- uşbu hadisden ki Tezkirede mazkurdur ki : “Hubb-ul Vatan Min-al İmān”. Kafirler dahi vatanın severler. Nice İmāndan olusardır ve bu nice rast gelir?
Hz. Şeyh cavabında buyurdu ki: Bu hadisin maʾnāsı budur ki mesela bir şahıs ki ālem-i insden ve ālem-i müşahideden ālem-i hisse gelmişdir. Çünki evvelki ālemi sever, imāndandır ve mehebbetdendir.”[47]
10. Bölüm. Menakıb-ül Esrar ve Behcet-ül Ahrar
İşbu eseri Basati adlı bir sufiye mensup eden Merhum Abdulbaki Gölpinarlı olmuştur. Konya Mevlana muzesinde zaptedilen elyazmasını 2003 yılında Dr. Ahmet Taşkın "Şeyh Safi Buyruğu" adı ile neşretmiştir. Eser yedi babdır. Metini neşre hazırlayan önsözünde yazır:
"Eserde, Şeyh Safi ile Şeyh Sadrüddin arasındaki sorulu cevaplı bölümler, bazı hikayeler, İmam Ali’nin, İmam Cefer Sadık’ın sözlerinin yanı sıra ayet ve hadisler yer almaktadır."[48]
Şu eserden örnek olarak aşağıdakı metni verelim:
"Şeyhi Safi Hazretleri rahmetüllahi aleyhi şöyle buyurmuşlar ki bir derviş bir derviş bir nāehle lokmai hak yedürse tutui zağabe virmiş gibidir zararı vardır. Amma budur kim ibtidaya intihadır şahin lokmasın serceye virmek gibidir. Zira kim şahin lokması sercenin buğazın yırtar. Ol vakit yediren dahi günahkār olur ve ölen imansız ölür Zira kim hazım idemezde ecrin cekerler ve Hz. Resul eleyhissselam hadisi şerifinde buyurur Kellimu`n-nāse ala kadri ukulihim. İmdi şöyle bilmek gerekdir her kişiye sözü aklı irdüği yerden söylemek gerekdir ve irşadını ana göre virmek gerekdir. Her kim bu sözler bilib fehm iderse dahi a`mel iderse andan ma’lum olurki aşkı ziyāde olur ve hulkı ve muhabbeti ve hizmeti ve hürmeti ve izzeti artar. Dahi sadıkı’l- kavli olur. Hiç kalbinde şeytān fi’nesne kalmaz ve ehli irşād olur."[49]
Tezkire-yi Şeyh Safi
Şeyh Safinin yaşamı, düşünceleri ve öyütlerini toplu halde muhafaze eden en önemli eser, Tezkire-yi Şeyh Safi dir. Safvat-üs Safa adı ile tanınan ve yukarıda belirttiğimiz eserin tam metinini 2010 yılında öğrencim Davud Bohluli tashihi ile Kum şehrinde Edyan Üniversitesi neşriyatı elile neşrettire bildim.[50] Eserden bulunan elyazmalar arasından Peterzburg, Saltikof Şeçderin kütüphanesindeki 91 No.lu elyazma esas alınmışdır. Eserin yazarı Nişātinin Şuhedā Nāme adlı makteli de vardır.[51] Tezkire bir mukaddime ve çeşitli fasıllara bölünen oniki babdan oluşur. Esere Nişātinin 2000 beyte yakın Türkçe şiirleri de dahildir şiirlerinden örnek:
Mundadır kıble-yi Matlub u maʾāni kamu
Mundadır kaʾbe-yi emn ile emāni kamu
Tanrının marifetinden ben idim bir yoksul
Buldum uş munda ola genc-i maʾāni kamu.
Devletin genci ki bu mahzendedir,
Hayf ol kim anı her nāahl ola.
Saklagil bu gevheri bir gün ola
Kim senin tācına ol tāyik ola.
Vardır bu yumurtalar içre
Kuşlar kanların yeridir Kaf
Kesdiler çün kanatların nāçar
Dahi uşmaktan uramazlar laf.
Tezkire-yi Şeyh Safiyüddin Erdebili, Şah Tahmasb Safavi emri ve Nişāti Şirazi kalemile manzum ve mensur olarak, Azeri Türkçesile yazılmıştır.[52]
Kara Mecmua Risaleleri
Muhammad Sādik Nayibi Kara Mecmua Risaleleri adı altında, kitapta verdiğimizi Elbuyuruk, Yol Ehline Kılavuz ve Könül Risalesi bölümlerinin Türkçe metinlerini Farsça çevirileri ile üç kitap halinde 2002- 2005 yıllarında Tahranda neşretmiştir.[53]
Çevirmen önsözünü Şeyh Safiye mensup aşağıdaki beyt ile başlayır:
Getürse könglüne ğayrı mukarrep,
Azāb-ı böʾd ile olur muazzap.[54]
Kara Mecmuanın Farsça çevirisi
2001 yılında Tahranda neşrettiğimiz Kara Mecmua, 2009 yılında Davud Bohluli tarafından Farsçaya çevrilmiş ve Türkçe metni ile birlikte Edyan Üniversitesi tarafından basılmış ve yayınlanmıştır.[55]
Kara Mecmuanın Etimolojik sözlüğü[56]
Farsça yazılan “Kara Mecmuanın Etimolojik Sözlüğü kitabının araştırıcısı Mühendis Muhammad Sādık Nāyibi, kitabında kitabımızda sunduğumuz metinler arasından aşağıdaki sözcüklerin kökbilim açıklamalarını vermiştir:
akça, er, ard, arı, azmak, esirgemek, aldadmak, an, andan, anlamak, aydısar, ayrık, aymak, ayır telāşı, öte, öyüd, ekmek, ense, uşmak, urdu, urundulemek, uzer, us, usan, uşemek, oğru, ol, ulamak, üleşmek, unudmak, oymak, ışkırmak, irgürmek, irmek, irişmek, ismarlamak, ise, işte, iletmek, igrenmek, bakgec, barışmak, bandırmak, baydak, baylık, bez, beklemek, bolmak, bunalmak, buyurunuz, bezar, bilgil, binet, tahta kahmak, tütmek, çapık, çağrımak, çever, çukur, çıplak, çıha geldi, çizmek, çıban, haliçe, hvar, dalmak, depretmek, deplemek, derlemek, deniz, dürlü, durna, duzak, dirilimek, dışar, dilemek, dinlemek, salı vermek, sancak, sanmak, söylemek, sekelemek, sormak, sürme, sürülmek, sonu, segirtmek, sıdmak, şaşmak, şöyle, konça, kat, katı, karınca, kağımak, kamış, kancaru, kanda, kayğı, kucuşmak, kul, kınğırmak, kılınc, kın, kıya, kötürmek, kövşen, köyüb, kere, kendi, kim, kimse, gerçek, geri, gözeder, göyerçin, geltur, gömmek, gibi, nesne, nere, niteki, varmak, haçan, hepsi, yab- yab, yaramaz, yazık, yalınçik, yanılmak, yürümek, yuva, yuvalamak, yıltınmak.
SONUÇ
İranda bir Türk impratorluğu kuran ve Azeri Türkçesini geliştiren safevilerin ulu babaları Şeyh Safiyüddin Erdebili öyütler ve şiirlerini ihtiva eden Kara Mecmua adlı Türkçe bir kitap yazmıştır. Bu kitap kaybolmuş ve elimize ulaşmamıştır. Zannımızca Safiye tarikatlerine bağlı olan topluluklar arasında bulunan buyuruk ve çeşitli isimlerle adlanan risalelerde kaybolmaş bu eserin izlerini bulabiliriz. 2001 yılında Tahranda neşrettiğimiz Kara Mecmua kitabımız bu zann esasında hazırlanmıştır. Kaybolmuş Kara Mecmua ve ellerde dolanan buyuruklar ve Şeyh Safiye mensup gilekce 17 beyit şiirleri, Kesrevinin Acem kökenli Azeri adlı bir dilin tarih boyunca yaranması teorisini iptal edir ve bu teorinin uydurma olduğunu aydınlaşdırır ve dilbilim dünyasında büyük bir yalanın ifşa edilmesine temel hazırlayır. Azeri dili teorisi propagandası için neşredilen kitaplarda, gilekce, talışca, tatca, kürdce vs. yarımdillerinden alınan örnekler verilir. Bu güne gibi uydurma Azerice dili veya yarımdili için hiç bir tekst bulunmamış ve grameri yazılmamıştır, ve bu dilde kimse bir cümle kuramamıştır.
Bibliyografi
Abbaslı, Mirza. Safevilerin Kökenine Dair Belleten , XL, sayı: 158, Ank. 1976.
Bisatî. Şeyh Safi Buyuruğu (Menakıb-ül Esrar Behcet-ül Abrar), yayına Hazırlayan Dr. Ahmet Taşkın, Ankara, 2003.
BSOAS dergisi, 1954, c. 16.
Ğaribi, Tezkire-i Mecalis- i Şu’ara-yi Rum- Ğaribi Tezkiresi, Dr. İsrafil Babacan, vizyon yayınevi, Ankara, 2010 (İSBN 978-605-61263-0-7).
Fahir İz. Türk Edebiyatinda Nesir. İ. Ü., 1961.
Hinz, Walter. Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, (Çev: T. Bıyıklıoğlu) TTK Yay. Ank, 1992.
Hüseyin Düzgün, Kara Mecmua, Tahran, 2001.
Mirza Abbaslı, "Sefevilerin Kökenine Dair", Belleten, Sayı 158, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yaınları, 1976, s. 319.
Müneccimbaşı, Sahayif-ül Ahbār, c. III, s. 179.
Nişāti Şirazi. Tezkire-yi Şeyh Safiyüddin, tashih eden: Davud Bolhuli, Kum, Edyan Üni. Neşriyatı, 2010.
Ravzatül Cennat, c.2.
Rıza Nur, Türk Tarihi, cilt:5, İst, 1924, s. 114.
Sadıkof. Şuhedā Nāme, Nurlan yayınları, Baku, 2003.
Safiy-ed Din maddesi, İ. A., C. 10.
Sümer, Faruk, Safevi Devletinin Kuruluşu ve gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ank, 1976.
Şakir, Ziya. Mezhepler Tarihi, İst. Maarif Kütüphanesi, İst, 1967.
Şeyx Safiyüddin Erdebili, Qara Mecmua, Tertib Eden Prof. Dr. Hüseyin Düzgün (Hossein Mohammadzadeh Sadigh), Tahran: 2001.
Tezkiretül Müluk, Paris, 1811, c. 10.
احمد کسروی. شیخ صفی و تبارش، انتشارات کتیبه، تهران، 1355.
احمد منزوی. فهرست نسخههای خطی فارسی، ج 2.
ادوارد براون، تاریخ ادبیات فارسی، ج. 4.
تذکره صبح گلشن، چاپ سنگی.
ثواقب، جهانبخش. تاریخ نگاری عصر صفویه و شناخت منابع و مآخذ، نشر نوید شیراز، 1380.
رضا قلی خان هدایت، ریاض العارفین، تهران، چاپ سنگی.
سلسلة النّسب صفویه، کتابخانه ایرانشهر، برلین، 1303 هـ .
سیاحت نامهی شاردن، ترجمه محمد عباسی، ج. 8، انتشارات امیرکبیر، تهران، 1345.
شیخ صفی الدین اردبیلی. البویوروق، ترجمه محمد صادق نائبی، با مقدمه پروفسور دکتر حسین محمدزاده صدیق، تهران، 1381.
شیخ صفی الدین اردبیلی. رسالهی کؤنول، ترجمه محمد صادق نائبی، با مقدمه پروفسور دکتر حسین محمدزاده صدیق، تهران، 1381.
شیخ صفی الدین اردبیلی. یول اهلینه قیلاووز، ترجمه محمد صادق نائبی، با مقدمه پروفسور دکتر حسین محمدزاده صدیق، تهران، 1381.
شیخ صفی الدین اردبیلی، قارا مجموعه، ترجمه فارسی: داود بهلولی، قم، نشر دانشگاه ادیان، 1388.
صبح گلشن، چاپ سنگی.
علی اکبر دهخدا، لغتنامه، تهران، 1333، ماده صفی الدین اردبیلی.
قاموس تورکی، ج. 4.
محمد صادق نائبی، قارا مجموعه از منظر واژه شناسی، تهران، نشر پیام، 1380.
محمد نشاطی شیرازی، تذکره شیخ صفی الدین اردبیلی، تصحیح داود بهلولی، قم، نشر دانشگاه ادیان، 1389.
Dipnotlar
[1] Hüseyin Düzgün, agy, s. 26.
[2] Bisatî. agy, varak 14.
[3] Hinz, Walter. agy, s. 5.
[4] Müneccimbaşı agy, s. 179.
[5] Şakir, Ziya agy, s. 53.
[6] Sümer, Faruk, agy, s. 1-2.
[7] Abbaslı, Mirza. agy, s. 128-129.
[8] Safiy-ed Din maddesi, İ. A., C. 10, s. 64- 65.
[9] Müneccimbaşı, agy, s. 180.
[10] Hinz, agy, s. 6.
[11] Müneccimbaşı, agy, s. 180.
[12] Hinz, agy, s. 11.
[13] Hinz, agy, s. 12/ Gölpınarlı, agy, s. 173.
[14] رضا قلیخان هدایت، ص 101.
[15] احمد کسروی. ص 4: «. . . من اثبات ميكنم كه شيخ صفي: 1- سيد نبود، 2- سنّي بود و يعه نبود، 3- فارس بود و ترك نبود.»
[16] Rıza Nur, agy, s. 114.
[17] Abbaslı, agy, s. 309.
[18] Şeyh Safinin eserleri için bak:
احمد منزوی. فهرست نسخههای خطی فارسی، ج 2، ص 1799.
[19] سلسلة النّسب صفویه.
[20] Ahmed Kesrevi, agy. :
«اين دعويها . . . دروغ و . . . است!»
[21] تذکره صبح گلشن، ص 254.
[22] Kamas-i Türk, agy. c. 4, s. 2961.
[23] رضا قلی خان هدایت، ص 101.
[24] Çalışmamızı bir daha yeniden gözden geçirerek Dr. İsrafil Babacan 2010 tarihinde Ankarada yayımlamıştır: Tezkire-i Mecalis- i Şu’ara-yi Rum- Ğaribi Tezkiresi, Dr. İsrafil Babacan, vizyon yayınevi, Ankara, 2010 (İSBN 978-605-61263-0-7)
[25] سیاحت نامهی شاردن، ج. 8.
[26] ثواقب، جهانبخش.
[27] Mirza Abbaslı, agy. s. 319.
[28] Tezkiretül Müluk, agy. s. 13.
[29] BSOAS dergisi, 1954, C. 16, s. 516.
[30] Ravzatül Cennat, agy. c.2. s. 336.
[31] Şeyx Safiyüddin Erdebili, agy.
[32] علی اکبر دهخدا، ص 268.
[33] Təbə: dolu ve şişmiş anlamında gelen gilekce sözcüktür. (sutüde. Gilekçe sözlük, Tahran, s. 49)
[34] Dərdəcər: hasta ahvāl.
[35] Əndi: bir az, şu kadar (Sutüde. agy. s. 3)
[36] صبح گلشن، ص 254.
[37] رضا قلی خان هدایت، ص 101.
[38] قاموس تورکی، ج. 4، ص. 2961.
[39] ادوارد براون، ج. 4، ص. 34.
[40] Hüseyin Düzgün, agy, s. 59.
[41] Şams-üd Din Sami şu rubaiyi Safi Rāziye mensup edir (kamus, c. 4, s. 296).
[42] Hüseyin Düzgün, agy, s. 70.
[43] Hüseyin Düzgün, agy, s. 93.
[44] Fahir İz. agy.
[45] Hüseyin Düzgün, agy, s. 100.
[46] Hüseyin Düzgün, agy, s. 126.
[47] Hüseyin Düzgün, agy, s. 224.
[48] Bisatı, agy, s. 8.
[49] Bisatı, agy, s. 16- 17.
[50] Nişāti Şirazi. agy.
[51] Sadıkof. agy.
[52] محمد نشاطی شیرازی.
[53] شیخ صفی الدین اردبیلی. البویوروق، ترجمه محمد صادق نائبی، با مقدمه پروفسور دکتر حسین محمدزاده صدیق، تهران، 1381. / شیخ صفی الدین اردبیلی. یول اهلینه قیلاووز، ترجمه محمد صادق نائبی، با مقدمه پروفسور دکتر حسین محمدزاده صدیق، تهران، 1381. / شیخ صفی الدین اردبیلی. رسالهی کؤنول، ترجمه محمد صادق نائبی، با مقدمه پروفسور دکتر حسین محمدزاده صدیق، تهران، 1381.
[54] البویوروق، همان، ص 5.
[55] شیخ صفی الدین اردبیلی، قارا مجموعه، ترجمه فارسی: داود بهلولی، قم، نشر دانشگاه ادیان، 1388.
[56] محمد صادق نائبی، قارا مجموعه از منظر واژه شناسی، تهران، نشر پیام، 1380.